Nasreddin Hoca birgün eşeğine binmiş. Eşeğin inadı tutmuş. Bir türlü eşeğin başını gideceği yöne çevirememiş.
Bunu gören komşusu:
- "Nereye gidiyorsun Hocam ?" diye sormuş.
Hoca'da:
- "Eşeğin istediği yere" demiş.
Hoca göl kenarında oturmuş.
Elinde bir yoğurt kasesi. Göle maya çalıyormuş.
Bunu gören komşusu şaşırıp sormuş:
"Hoca Efendi hiç göl maya tutar mı ?"
"Tutmaz bilirim tutmaz. Ama! ya tutarsa !"
Hoca, bir zengin konağına yemeğe davetliymiş. Kapıda bir uşak, herkesi saygı ile karşılıyormuş. Sıra Hoca'ya gelince, giysilerini beğenmeyip içeri almamış.
Buna fena içerleyen Hoca, evine koşup kürkünü giymiş. Döndüğünde, sofranın en güzel yerine kurulup, oturmuş.
Herkesin şaşkın bakışları altında, kürkünü yemeklere
sokup
"Ye kürküm ye!", demiş.
"Hoca, ne yapıyorsun!?", diye sormuşlar.
Yanıt vermiş
"Eee! İkram bana değil kürke.
Nasreddin Hoca merhum, bir gun hamama gidecek olur. Hamacilar
kendisine hic itbar etmezler. Eski pusku bir pestemal, kirli,
yirtik bir havlu verirler. Hicbir tellak da yanina ugramaz.
Hoca kendi kendisine soyle boyle yikanir. Hamamdan cikarken de on
akce, ancak zengin ve eli acik insanlarin verdikleri buyuk bir
bahsis birakir.
Bir muddet sonra Nasreddin Hoca yine ayni hamama gelir. Kendisini
goren hamamcilar hemen karsilamaya kosarlar. Hususi oda acarlar.
Sirma islemeli pestemaller, ipek havlular, sedef nalinlar
cikarirlar. Hoca'nin koltuguna girerek onu iceri alirlar.
Halvette cifte tellak kendisine kokulu sabunlarla yikayip bir ala
keselerler. Hoca'yi yikadiktan sonra cay, kahve ikram ederler.
Istirahatine dikkat ederler.
Hoca bu sefer hamamdan cikarken kendisini ugurlamak uzere
siralanan hamamcilara bir akce uzatir. Ve onlarin buna fena halde
bozulduklarini gorunce soyle konusur:
-Bu bir akce, gecen sefer geldigim zamanki hamam ucretidir. Gecen
sefer verdigim on akceyi de bugunki hamam ucretine sayarsiniz.
Nasreddin Hoca'ya dert yaniyorlar:
-Yahu Hoca senin hanim cok geziyor.
Hoca:
-Olur mu canim? O kadar gezse arada bir bizim eve de ugrar.